Astetra Hikayeleri
home


Toplumun İçinde Tanrılar Var (3 Mart 2022)

Yapıkredi Genel Müdürü "Babamın oğlu olmadığınıza göre ben o masrafı alacağım." gibi bir açıklama yaptı. Peki bu tip böyle, insanları aşağılamaya yönelik açıklamaları nasıl yapıyorlar? Bu gücü ve motivasyonu nereden alıyorlar? Şirket çalışanları kendilerini diğer insanlardan üstün görme sanrısına nasıl kapılıyor?
Bunu anlatmadan önce "teizm"i anlatacağım. Teizm nedir? Teist görüş nedir? Teist görüş, yukarıda bir tanrı olduğuna ve insanları kontrol eden, cezalandıran ve ödüllendiren bir tanrı olduğuna inanmaktır. Teizm için bir görüş, bir yaşam biçimi diyebiliriz. Tarihteki bir çok uygarlık teist görüşlere sahip olmuştur. Yunan uygarlığı, Mısır Uygarlığı, günümüzde birçok uygarlık teist görüşlere sahiptir, yukarıda bir tanrı olduğuna inanırlar. Bu görüşün getirisi de o tanrıdan korkmayı, o tanrıya tapınmayı gerektirir. Ateizm de zaten teist görüşün karşıtıdır yani yukarıda bir tanrı olmadığına; insanları cezalandıran, ödüllendiren bir tanrı olmadığına inanmaktır. Yani ilahlığı reddetmektedir. Ateizm bu açıdan bakıldığında din karşıtlığı değil teizm karşıtlığıdır, ancak teizm yaşamaktadır.
Peki bunun konumuzla ne alakası var? Teizmin yaşamasının, Yapı Kredi Genel Müdürü ile ne alakası var? Tanrılar yaşıyor ne demek?
Şirket, kelime anlamıyla ortaklaşa iş yapmak, ortaklık yapmak (şirk ortak demektir) anlamına gelir. Ve insanlar ortak olarak iş yaparlar ve işin karını ortak olarak bölüşürler. Şirket budur. Fakat anonim şirket çok daha farklı bir şeydir. Anonim şirket yanında tüzel kişiliklerini de beraberinde getirir. Amerika'da ortaya çıkmış olan bu yeni şirket mantığı ile tüzel kişilikler, gerçek kişilikler haricinde mal alıp satabilmektedir. YAni anonim şirket gelmeden önce, şirketler insanlar adına mal alıp satamıyorlardı. Kendi adına alıyorlardı ve bunu şirket için kullanıyorlardı. Yani malın sahibi, paranın sahibi ve ürünün sahibi insandı, anonim şirketler gelinceye kadar. Sonra anonim şirketler geldi ve ürünleri şirketler de alabilmeye başladı. Yani ASTETRA A.Ş, herhangi bir mal alabilir, para ödeyebilir, borçlanabilir ve kanun önünde bir insan gibi davranabilir. KIsaca şirket insan gibi davranabilir. Fakat şirketlerin insanlardan çok büyük bir farkı var. İnsanlar etten kemikten, şirketler değillerdir. Bu yüzden ölmezler. Bu ölümsüz şirketler tamamen karlarını yükseltmeye dayalı bir yaşam döngüsüne sahiptir ve yaşadıkları hayat boyunca karlarını arttırmak için sermaye biriktirirler, daha yüksek bir noktaya gelirler, daha çok büyürler. Günümüzde ekonomi büyüme üzerine kuruludur. Yani şirket büyür, büyür, büyür ve büyür. Daha çok büyümek zorundadır, en büyük hale gelmek zorundadır.
Peki eceliyle ölmeyen bu şirketler nasıl ölürler? Tüzel kişilikler sadece tüzel kişilikler tarafından öldürülebilirler. ŞÖyle diyeyim: Şirketlerin birbirlerini satın aldığı haberlerini okuyorsunuz değil mi? Mesela Google, Youtube'u aldı; Youtube'da bundan önce bir çok medya şirketini içerisine almıştı. Ki Google en çok şirket alan şirketlerden bir tanesidir. Şirket almak ekonomik bir terim olsa da bahsettiğim şekiled baktığınızda tüzel kişiliklerin diğer tüzel kişilikleri yutması demektir. Onları sindirip, kendi gücünü kendine katması demektir. Sermayesini yükseltmesi demektir. Yani tüzel kişilikleri öldürecek şeyler yine tüzel kişiliklerdir. Ve bu tüzel kişilikler farkındaysanız rekabet halindedirler, birbirleriyle savaşırlar, hiç durmadan savaş halindedirler. Savaş halinde olmayan tüzel kişilikler birleşip kartel deninel olguları oluştururlar. Kartel öne alınamayacak kadar büyümüş rekabet ortamlarında şirketlerin kendi çıkarları için birbirleriyle ortaklık etmesidir. MEsela ilaç kartelleri böyledir, petrol kartelleri böyledir. Birbirlerini yutmazlar, birbbirlerini öldürmezler.
Bu ölümsüz tüzel kişilikler yaşayabilmek için hangi sermaye, hangi parayı kullanıyorlar? İnsanların; gerçekten etten kemikten olan insanların emeklerini ve paralarını kullanıyorlar. Öyle değil mi? Yani, bu tüzel kişilikler, siz onları beslediğiniz sürece varlar. İşte, mitolojinin bittiği noktadayız. Yunan tanrıları ile bu bahsettiğim tüzel kişilikler arasında gerçekten hiçbir fark yoktur. Hiç. Aynı güçtedirler, aynı ölümsüzlüktedirler, ve yine yunan tanrıları gibi insanları köleleştirirler. Ve yine yunan tanrıları gibi köleleştirdikleri bazı insanlar, onlar için savaşırlar. Ve kendilerini diğer kölelerden üstün görürler. Yapı Kredi Genel Müdürü'nün "Babamın oğlu değilsiniz ya sizden masrafları tabii ki alacağım." derken, aynı Yunan tanrılarından bir tanesine tapan bir rahipten farksız. Peki, bu durumda biz ne oluyoruz? Biz, insanlar, gerçek kişiler; etten,kemikten olanlar, eceliyle ölenler... Tüm paralarımız şirketlere akar iken, dünyanın %98'i, diğer dünyanın %2'si için çalışırken napıyoruz? Aslına bakarsanız biz şirketler politikaları, ekonomileri, faizleri, vessaireleri almışız ve realite haline getirmişiz. Onlaın mitolojik kahramanlar olduklarını fark edemiyoruz. Ve bu, aslına bakarsanız utanç verici. Daha önce defalarca tanrılarını öldürmüş bir ırk için gereğinden fazla sarf ettik.

Mükemmelik (10 Eylül 2020)

Mükemmel yazamadığına inandığı için yazdığı romanı silip sıfırdan yazmaya çalışan arkadaşlarım var. Fena.

Mükemmeliyetçilik ve ilerleme ile ilgili fikirlerimi paylaşacağım ama mükemmeliyetçilik çok dandik bir kelime bu yüzden ona mük diyeceğim. Mük kadar kibir dolu bir eylemin, hatta kibir mabedi bir eylemin toplumumuzdaki olumlu çağrışımı bence çok ilgi çekici. Hatta olumsuzlandığında bile ancak şu kadarı oluyor;

“En sevmediğim özelliğim mükemmeliyetçi olmam” gizli övünmeler.

Mük olmak veya müklük diyelim tespit edebildiğim iki büyük karakter özelliğinin en belirgin semptomlarından biri. Ancak bu karakter özellikleri nedeniyle ortaya çıkan müklüğü değil, direkt kendinden müklüğü eleştireceğim. Geyik bir dil kullanmamın nedeni de konuyla direkt bağlantılı.

Müklük akademik dünyada çok aranan ve bir o kadar gerekli bir özellik. Mükler olmasa kimse Ay’a falan gidemezdi, burası açık. Bir diğer alan da ekonomi. Ekonomide mük olmayan iflas eder. Sony gibi olur, kevgire döner. Bu da bence evet. Ancak durum küçük dünyalarımızın küçük işlerine geldiğinde işte burada kibrin o tatlı battaniyesi ile ısınmak için saçmalıyoruz.

Önce bunun için mük kavramına yakından bakalım. Mük, bir olgunun mükemmel sıfatlı formuna olan eğilimdir. Eğilimin şiddeti değişse de titizlik gibi arada başka bir formu olsa da geneline müklük diyebiliriz. Toplumumuzda mük; “iyi, ama daha iyi olabilirdi”dir. Olgunun “mükemmel” sıfatına layık olması tamamen toplumsal normların keyfine kalmıştır ve zamanla değişir. Burada şu eleştiri gelebilir;

“Zamansız mükemmel form mümkündür, örneğin Beethoven.” Ancak bu tamamen toplumsal normların Beethoven çevresinde şekillenmesinden kaynaklıdır. Mükemmellikten değil. İleride bu da değişir, daha pek erken. Ani mükemmellik rasyonel bir yargı değil, en fazla bir ideadır. Mük ise bu ideada yaşamak, buna bağlı olmak demektir.

Mük, mükemmel denilen sıfatın oluşma sisteminde de karşı bir duruş sergiler. Bu yüzden kördür. Çünkü olgunun o ara kabul edilen mükemmel formu bir kerede değil, defalarca deneme sonucu erişilmiş bir formdur. Mük buna inanmaz, bunu küçümser. Mük için bir olgu mükemmel formunda değilse çöptür. Bu da en büyük sorunumuzu beraberinde getirir;

Çöpse çöp kutusuna gider. Buna geri döneceğim.

Olguların belirli “durgun” formlarının olduğuna inanmaktan kaynaklanıyor. Yani evrimi Pokémon evrimi sanmak gibi. Mük evrimi Pikachu’nun bir anda Raichu olması gibi sanmaktadır. Pikachu ve Raichu arasında bir geçiş yoktur. Bu yüzden Pikachu ve Raichu birer durgun formdur. Bunun ardında Aristoteles’in klasik dualiter mantığını görmek mümkündür, ancak ona yapılacak eleştirileri başka zamana saklayayım. Evrime dönersek normalde fare, su samuru olmaya çalışmaz. Yani bir “ilerleme” amacı gütmez. Ancak Pokémon evriminde tam tersi Raichu Piakchu’dan daha iyidir ve Pikachu “daha ileri ve daha makule” evrilir.

Olgular böyle değildir. Onlar değişirler ve onlara bir ara “olmamış” bir ara “eh işte” bir ara “daha iyi olabilir yalnız” filan diyoruz. Bazen de “mükemmel” diyoruz. Ama mük onu da demiyor. Mük ancak bizim çoktan “mükemmel” dediğimiz şeylere mükemmel diyebiliyor. Yani mükün bir şeye “mükemmel” diyebilmesi için, ona önce birilerinin “bu mükemmeldir” demiş olması ve bunu bir süredir devam ettiriyor olması gerekiyor. Yani mük, mükemmel formunun nerede başlayıp bittiğine bile hakim değil. Mük, bunda da müklük yapıp “daha mük olabilirim yalnız” diyor.

Halbuki mükemmel diye bir şey yok, “toplumsalı tatmin eden” var. Mükemmelin saf varlığından ancak toplumsal mükemmel ise söz edilebilir. Olgular değişir. Örneğin insan mükemmel bir biçimde dil öğrenebilir mi? “Yalnız mükemmel olmayacaksa hiç olmasın. İstemiyorum İngilizce filan.” Sadece dil değil, bugün ne yapmak istiyorsa insan “ilerleyerek” yaptığında o toplumsal sıfatlara erişebilir. Buradaki ilerlemeyi “işlemi devam ettirme” olarak almak elbette çok elzem. Yani mük inanmasa da ilerlemek her zaman “yukarı” olacak diye bir kaide yok. Mük için deneme yanılma olamaz. Pikachu direkt Raichu olmalıdır. Olgular seviye atlamalıdır. Bilgisayar oyunlarında olduğu gibi bonus özellikler açmalıdır.

Olgular seviyelenmez, olgular ilerler bu ilerleme “yukarı” değildir. “Yukarı” yine toplumsalın kaygısından devşirme bir yöndür. Çünkü nerenin yukarı, nerenin aşağı olduğu kararını toplum verir. Olgular sadece ilerler. İşte bu yüzden “ilerleme” eylemi içinde “mükemmel olma” amacını barındırmaz. Aynı yerde bile değildir.

Mükler bu tip şeyler üzerine kafa yormaz. “Yani sonuçta ne diyorsun yani onu de” filan derler. Mük, sonuçta anlatılanı mükemmel bulmazsa konu çöptür ve ziyandır. Halbuki ilerleme sırasında kim bilir toplumun seveceği ne gibi mükemmellikler olacaktır.

Bu yüzden mükün üretimleri çok nadir ve çoğu zaman gecikmiş üretimlerdir. Mük, toplumsalı tatmin eden şeyin ne olduğunu bilemediği için mükemmel olduğuna inandığı ve bir ihtimal tamamladığı(Raichu) olguya güvenir. Halbuki tamamladığı dönemde o şey halen mükemmel midir? Mük, mükemmelliğin zamansız olduğuna inandığı için burada yanılır.

Hadi bunları bir kenara bıraktık. Mük kendi kendine uğraşıyor üretiyor. Peki, olur bence de olur. Ama ya üretemiyorsa? İşte bu önemli. Mük üretimi esnasında eğer o hayalindeki mükemmellik safsatasına ulaşamadığını fark ederse üretimi durdurur. Çöp yazmıştım ya, o yüzden. Mük “bir insan sadece bir şey yapmalı, onu da tam yapmalı” gibi beylik dandik laflara da inandığı için üretim gücünün tamamını tek bir olguya odaklayıp, onda da çuvalladığı için dımdızlak kalır. Bu yüzden o süper zeki müklerin iki üretimi arasında onyıllar vardır. Mükler çok yönlülüğe inanmaz. Çok yönlü üretenleri “bir şey yap en iyisini yap” diye eleştirirler. Halbuki uzmanlık karıncaların işidir, insan her şeyi yapabilmelidir.

Bunun evrimsel yönü de bilinmektedir. Buzul Çağı’nda (favori konumdur) insan sadece “iyi ateş yakarak” hayatta kalmadı. Her haltı yapmak zorundaydı, mükemmel olmasa bile her haltı bilmeliydi. Avcılık, zehirli bitkiler, sağlık, kurtlarla dans filan. Mükemmellik, ihtiyaç duyulduğunda başvurulan bir olguydu. Yani ameliyat yapmak için mük olmak gerekirdi. Evet o zaman da ameliyat vardı. Yani burada müke çata çuta giydiriyorum ama bunu yaparken seçilen meslekten bağımsız dallamalıkları hedefliyorum, tekrarlayayım. Kısaca insan sadece ilerlemeyi kabul ederek çok yönlü bir beyin geliştirmiş ve üretimlerini de çok yönlü yapmıştı.

Çünkü ilerleme içeriğinde “durma” bulundurmaz. Ancak mükemmellik demek durmak demektir. Mük için mükemmel durur ve öyledir. Bundandır toplumsal normları ilerletenler “ilerleyenler”dir. Newton kütleçekimini tanımlayıp “oldu” diyip bırakmamıştır. Calculus’u bulmuştur. Tesla mük olsa ilk buluşunda “ok bitti bu iş” derdi. Edison bu yüzden müktür. Müklere kalsaydık Beethoven’dan sonra müzik yapılmazdı. Hoş Beethoven’a bile yaptırmazlardı.

Mükemmellik toplumsal bir ideadır ve toplumsal değiştiği için değişir. Bu da onu güvenilmez ve daha beteri aldatıcı yapar. Onun kalıcı olduğuna aldanıp ona ulaşma, onu sabit alma eğilimine neden olur. Milyarlarca senelik evren bile kalıcı değil, ilerleyici.

Müklük yerinde gerek. Bir doktor kadar önemli bir görevim olsa bunların tam tersini yazardım. Bir ekonomist olsam bu yazdıklarıma gülerdim.